Futbolcu mu Olmak İstersin CEO mu?

Volkan Sel
5 min readFeb 23, 2020

--

Sevdiğin işi mi yapıyorsun yoksa yaptığın işi sevmeye mi çalışıyorsun?

Ülkenin yoğun ve sık değişen gündemine rağmen, çok sevdiğimiz futbolu ve öne çıkan futbolcuları konuşmaya pek doyamıyoruz. Gelin hep birlikte futbola bir meslek olarak bakalım ve şu an yaptığımız işler arasında bağlantılar kurmaya çalışalım. Sevdiğimiz işi mi yapıyoruz bunu biraz sorgulayalım.

Üniversiteden mezun olurken “Sevdiğin bir işi meslek edinirsen hayatında bir gün dahi çalışmış olmazsın.” sözü beni epey düşündürmüştü. İlkokuldan itibaren aslında birçok seçim bize bırakılmıyor. Bir sistem kurulmuş, başarının tanımı yapılmış ve buna göre ilerliyoruz. Örnek olarak bizim eğitim sistemimize göre biliyoruz ki herkes Matematik dersinde başarılı olmalı, müzik ya da resim dersinde başarılı olmanın ise çok da önemi yok. Zaten çoğu aile de çocuklarına “Doktor ol! Müzik ya da resimle hobi olarak yine uğraşırsın.” yorumunu hatta dayatmasını yapıyor. Ben de ilkokula gittiğim yaşlarda bir futbol kulübüne yazılmak istemiştim; ancak hem derslerimi aksatabileceğim düşüncesiyle hem de yeterli maddi imkanımızın olmaması sebebiyle bunu gerçekleştirememiştim. Doktorluğa da hiç ilgi duymayınca, abimin meslek lisesinde bilgisayar bölümünü okuduğundan olsa gerek “Ben Bilgisayar Mühendisi olmak istiyorum.” demeye başladım ve sonuçta bu bölümü bitirdim. Biliyordum ki birçok kişi yaptığı işten zevk almıyor ya da bir şekilde mutsuzlardı. Bir yandan “sevdiğin işi yapmak” sözü de aklımdan çıkmıyordu. Bu karmaşık duygularla mühendislikten 2011 yılında mezun olmuştum.

“Choose a job you love, and you will never have to work a day in your life.” -Confucius

Çok sevdiğim bu sözü bir yöneticimin işten ayrıldığında atmış olduğu mailde kullandığını görmüştüm ve bu sözün önemi katlanmıştı benim için. Şimdi sıklıkla kendimi “Acaba şu an yaptığım işi seviyor muyum?” diye kendime sorarken buluyorum. Sanırım henüz net bir cevap veremedim, cevabım “Evet” kısmına çok yakın olsa da bazen istediğim farklı konulara zaman bulmakta sıkıntı yaşadığım anlar oluyor ve bu anlarda bu soruyu kendime hatırlatıyorum.

Sevdiğin işi yapmak çok da kolay olmuyor. Çünkü birçok şeyden vazgeçmek anlamına da gelebiliyor bu. Mesela büyük kurumsal bir firmada iyi bir pozisyonda iyi bir maaş ile çalışmak mı istersin yoksa azıcık kazanıyor olsan da o sevdiğin işi yapmak mı istersin? Her seçim bir vazgeçiş olmakla kalmayacak, hayatında kırılma noktaları yaratan bir ana dönüşecek belki de. Bir de başkalarının sizin hakkında ne düşüneceğini önemsiyorsanız sırf onlar sizi başarısız görmesinler diye sevdiğiniz işi seçmeyeceksiniz ya da “Biraz para biriktireyim de daha sonra sevdiğim işe geçerim.” diyeceksiniz. Ama şu da var ki ne kadar yaşayacağımızı da bilmiyoruz ve ne kadar öteleme şansımız var belki de hiç bilemeyeceğiz. 2012'de babamı kaybettiğim an galiba bir dönüm noktası oldu benim için. Şimdi düşünüyorum da birileri size iş hayatında başarısız da dese bunun çok önemi olmayacak. “Başarı, başarısızlıktan başarısızlığa hevesi kaybetmeden gidebilmektir.” demiş Churchill. İnsan büyük bir zıplama yapmadan önce bile koşarken bir anlık durmak zorundadır, başarı da her zaman düz bir şekilde yukarı çıktığımız bir eğri olmayacaktır. Aksine inişli çıkışlı bir yol olacaktır. Sevdiğimiz, potansiyelimizin olduğu bir işi yapıyorsak çalışmak ve başarı zaten kendiliğinden gelecektir.

İşinizi sevmek ya da sevdiğiniz işi yapmak to-do listenizde yer alan bir maddenin üstünü çizmek gibi değildir. Hayatınız boyunca listenizde olacak, hep göreceğiniz ya da kendini olmadık zamanlarda size hatırlatacak bir madde olarak hayatınızın bir kenarında yaşamını sürdürmeye devam edecektir.

Şimdi kendimize şu soruyu soralım. “Şu an yaptığım işten kazandığım para bu işi yapmadan bana veriliyor olsaydı yine de bu işi yapmaya devam eder miydim?” Cevap koskoca bir “Hayır!” ise muhtemelen şu an yaptığınız işi sevmiyorsunuz demektir. Aklınıza “Bu işi yapmaktansa şunu yapardım.” dediğiniz bir şey geldiyse bilin ki o işi yapmaktan daha büyüz zevk alacaksınız. Mesela benim aklıma oyun dünyasında yer almak geliyor. Bu konuda kaçırdığım bir fırsat da oldu ve sebebi bir önceki paragrafta bahsettiğim sebeplerden biriydi aslında. Yine de şu anda da yaptığım işler neticesinde yeni teknolojilerle iç içe olmak ve birçok şeyi deneyimleme şansı bulmak bana büyük zevk veriyor.

Yazı başlığında sorduğum soruya dönecek olursak belki de “Sadece bunlardan biri mi olmalıyım?” ya da “İlla ki CEO mu olmalıyım, sadece işimde uzman olayım yeter.” de demiş olabilirsiniz. Bunlar bu yazıyı yazmama sebep olan birer örnekti sadece. Bir futbolcunun yaptıklarıyla bir CEO’nun yaptıklarını karşılaştırmak ilginç geldi. Dışarıdan yabancı bir gözle baktığımızda futbolcu sadece bir eğlencenin parçası gibi gözüküyor bizler için. Oysa Messi’yi ya da Ronaldo’yu düşünün mesela, aslında mesleklerini icra ediyorlar; ama yaptıkları bu işi o kadar seviyorlar ki çalışmak onlara zor gelmiyor, aksine zevk alıyorlar. Ne kadar iyi olurlarsa olsunlar her maçtan galibiyetle ayrılmıyorlar; ama en sonunda bu insanlara “Siz başarısızsınız!” demiyoruz. Biliyoruz ki başarısız olmak da hayatın ve insan olmanın bir parçası. Bu kişiler birçok CEO’dan daha da çok para kazanıyorlar ve çok daha fazla insan tarafından tanınıyorlar. Belki de birçok meslekte olmayan avantajlara sahipler bu açıdan. Her sevilen iş bu kadar kazanç sağlamıyor elbette, zaten seçim de bu nedenle zorlaşıyor ya da rekabet yüzünden seçen değil seçilen olmak durumunda kalıyoruz. SOMA’da kaybettiğimiz madenciler mesela, sizce sevdiklerinden mi bu işi yapıyorlardı yoksa buna mecbur olduklarından mı?

Futbolcular ile CEOlar arasında bir kıyaslama yapmak gerekirse CEO’nun işinin daha zor olduğunu, başarısız hamlelere çok tahammül olmadığını düşünüyorum; buna karşılık, gözlemlediğim kadarıyla hala bir futbolcu işini ne kadar kötü yapsa da kendisi daha çok tanınıyor, seviliyor ve daha çok kazanabiliyor. Bu örneklere rağmen kötü oynadığı maçlar neticesinde öldürülen futbolcular olduğunu bile biliyoruz.

Sınavdan sınava yarıştırıldığımız bu hayatta bir de üzerimizde hep yükselmelisin şeklinde bir baskı oluşabiliyor. Bırakın da sevdiğimiz işi yapalım ya da en azından yaptığımız işten zevk alalım. Eskiden ne güzeldi! Küçükken ileride ne iş yapacağımıza dair hayaller kurardık. Bunu yaparken de ne kadar maaş alacağız ya da o iş için yeterli istihdam var mı diye düşünmezdik. Bir çırpıda “Öğretmen olacağım.”, “Polis olacağım.”, “Mimar olacağım.” derdik. Şimdi ise “Onun ataması yok, o bölümü/mesleği seçme.” demek durumunda kalıyoruz.

bi’kafalar Başarısızlık Hikayeleri sayfasında anlatılan hikayeler beni gerçekten çok etkiliyor. “Ryu da başta aduket atamıyor.” diyor Alemşah Öztürk, ne de güzel anlatıyor başarıya giden bu süreci. “Ben bu işi para almadan da yapardım!” diyor Burak Ünaldı. Sevdiği işi yapmanın önemini böyle anlatıyor. Bazıları da o kadar çok para kazanıyor ki ama sürekli çalışıyorlar ve harcamaya vakitleri olmuyor, kimilerinin yatları katları var ama mutsuzlar. O zaman ters giden bir şeyler var. Hadi bir daha soralım kendimize “Sevdiğim işi mi yapıyorum?” diye.

Daha fazla yazı için blog adresim: volkansel.com/

--

--

Volkan Sel
Volkan Sel

Written by Volkan Sel

Business Analyst | #Gamer 🎮 #Geek 🔎 | #Blogger 📝 | #MovieCritic 🎬 #MobileApps📱| #MBA | #Gamification 🎲 | @ Oyunder & GamFed

No responses yet